Olduğumuz Yerde Sayıklamak ! Ne kadar üzücü değil mi? İnsanlar bir şeyler farkındalar ama aynı zamanda da değiller. Geleceğin kasırgası için geçmişin rüzgarına ihtiyacımız var iken, geçmişin kasırgasını alıp geleceğin rüzgarına çeviriyoruz. Bir şeylerin değişmesini bekliyoruz sürekli, birilerinin bize liderlik etmesini, bir yerlere ait olmayı. İnsan öyle gereksiz şeylerle vakit harcıyor ki binlerce yıldır kendi kendine yetebildiğini unutmuş. Kendi kendini geliştirmeye müsait iken, kendini, kendi kendini köreltmeye adamış. Bahanelerin arkasına sığınıyoruz, harekete geçmemek için direniyoruz. İlerlediğimiz bir yol var, gerekirse koşmalı gerekirse emeklemeye devam etmeliyiz ama yaptığımız tek şey ya etrafımızdaki şeylere bakmak, ya bizi geçen insanların arkasından bakmak veya karşımıza gelen insanın peşinden gitmek.
Biz öyle bir varlığız ki, beynimiz dış dünyayla kapalı. Sadece duyu organları ile iletişim sağlanabiliyor. Beyin öyle yaratıcı, öyle mükemmel ve aynı zamanda öyle bir karışıklığa sahip ki aynı evrenimize benziyor, keşfedilmeye açık, sonsuz bir karanlık. Artık geçmişin rüzgarlarını, geleceğin kasırgasına dönüştürme vaktimiz geldi. Artık gerek bireysel gerekse toplumsal olarak bir şeyleri değiştirmenin vakti geldi. Dünya değişime giderken olduğu yerde sayıklayanlar yok olmaya mahkumdur. Gözlerimizi açıp kendimiz için ilerlememizin vakti geldi ve geçiyor. Artık hayal dünyasından çıkıp, elimizde var olan maksimum yüz yılımızı -hatta çok daha azı kaldı- insanlığa ve dünyaya fayda sağlayacak şeyler için harcamalıyız. Yeni şeyler keşfetmeli, yeni şeyler öğrenmeli, yeni şeyler denemek zorundayız. Hatalar yapmalı, düşmeli ve sonrasında yolumuza devam etmeliyiz. Bilim yanlışlanarak ilerliyorsa, insan da düşe kalka ilerlemek zorunda.
“Eğer bir kurtarıcı bekliyorsanız, size hiçbir şey öğretememişim demektir.”
Atatürk